“Güvenlik Soruşturması” Düzenlemesi Kaldırılmalı ve Mağduriyetler Giderilmelidir!
15 Temmuz darbe girişiminin ardından iki yıl süren OHAL rejiminde ihdas edilen ve OHAL’in sona ermesinden sonra bir kısmı kalıcı hale getirilen düzenlemeler hak ihlallerine neden olmaya devam ediyor. Bu düzenlemeler arasında kuşkusuz en denetimsiz ve şeffaflıktan en uzak olanlardan biri de kamuoyunda “güvenlik soruşturması” olarak bilinen; “Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliği” ile mevzuatı belirlenen ve tüm kamu personeli olmak isteyenlerin kamu personeli olmaya hak kazandıktan sonra haklarında çeşitli incelemeler yapılmasını, bu incelemeler sonucunda ise haklarında “olumlu” ya da “olumsuz” kanaat belirtilmesini, nihayetinde hak edilmiş kadroya bu kanaate göre atamanın yapılmasını veya yapılmamasını içeren uygulamadır.
Bu mevzuat ile hakkında hiçbir kovuşturma süreci ve adli karar bulunmayan kişilerin kamu görevine katılma hakkı ve devamında lekelenmeme hakkı yok sayılabilmekte, eşitlik ilkesi ihlal edilmektedir. Gizlilik ile ilişkilendirilmesi mümkün olmayan birçok meslek sahibi (doktor, öğretmen vb.) keyfi kararlara dayanılarak kamu hizmetine katılmaktan men edilebilmektedir. Bu mevzuat ile devlet vatandaşlarını fişleyen bir organizasyonu işletmiş ve evrensel hukuka aykırı bir uygulama yürütmüş olmaktadır.
Söz konusu uygulama daha önce sadece “Türk Silahlı Kuvvetlerinde, emniyet ve istihbarat teşkilatlarında, ceza infaz kurumları ve tutuk evlerinde çalışacak personel” hakkında yapılırken, 03/10/2016 tarihinde yayınlanan 676 sayılı KHK’nın 74. maddesi ile 657 sayılı kanunun ilgili maddesine “güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılmış olmak” ibaresi eklenmiş ve böylece uygulama tüm kamu personeli için atama genel şartına dönüşmüştür. Uygulamanın esas aldığı yönetmeliğe ise son hali 25/10/2018 tarihinde yayınlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile verilmiştir.
Bu yönetmeliğe göre “arşiv araştırması” ve “güvenlik soruşturması” adı verilen iki yöntem vardır. Arşiv araştırmasında kişinin genel olarak kolluk birimlerindeki arşiv kayıtları incelenirken; güvenlik soruşturmasında buna ek olarak “yıkıcı bölücü faaliyetlerde bulunup bulunmadığının, ahlaki durumunun, yabancılar ile ilgisinin ve sır saklama yeteneğinin (…) değerlendirilmesi” ibaresi yer almaktadır. Yönetmeliğin devamında “yıkıcı ve bölücü faaliyet” de tanımlanmakta ve tanım oldukça geniş tutulmaktadır.
Kamu personeli olmaya hak kazanmış kişi hakkında söz konusu uygulamalardan hangisinin yapılacağına ilgili kurumun en üst amiri karar vermektedir. Araştırmayı ise valilikler aracılığıyla kolluk güçleri yapmakta ve sonucunda ilgili amire kişinin kamu personeli olarak atanmasının “olumlu” ya da “olumsuz” olduğuna dair gizli ibareli bir yazı yazmaktadır. Araştırmanın sonucu “olumsuz” geldiğinde kişiyi atayıp atamama kararı da yine ilgili kurumun en üst amiri tarafından verilmektedir. Ayrıca yine söz konusu amirler daha önce atanmış bir kişi hakkında bu araştırmaların yenilenmesini de isteyebilmektedir.
Adı geçen uygulamada araştırılacak hususlar sayılırken “kişinin içinde bulunduğu ortam dikkate alınarak” ibaresi başa konulmakta ve çeşitli maddeler sayılmaktadır. Bu maddeler oldukça genel, yoruma açık ve kötüye kullanıma müsaittir. Kişi, kendisi hakkında gelen araştırma raporunu görememekte, sadece ataması bu nedenle uygun görülmezse durumdan haberdar olabilmektedir.
Bu uygulama, birçok açıdan hak ihlallerine neden olmaktadır. Öncelikle yukarıda belirtilen şekilde muğlak ifadelerin yer alması, sonucun nihai olarak amirin takdirine bırakılması gibi hususlar uygulamayı keyfi olma tehlikesine sokmaktadır. Sonucun gizli olması ve bu sonuca ulaştıran nedenlerin açıkça ifade edilmemesi gibi durumlar da şeffaflık ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Araştırma sonunda kararın amirin takdirine bırakılması eşitlik ilkesini de zedelemektedir. Süreç sonucunda her aşamadan geçip hak kazanmasına rağmen; muğlak, belirsiz ve gizli bir inceleme nihayetinde kamu personeli olması engellenen kişilerin kamu görevine katılma hakkı da ihlal edilmektedir. Kişinin bu durumunun ortaya çıkması, çevresinde ve ailesinde bilinmesi gibi durumlar kişi hakkında bir zan oluşturmakta, kişiye sanki suçlu gibi bakılmasına neden olmakta ve bu bağlamda lekelenmeme hakkı ihlal edilmektedir. Ayrıca ilgili mevzuatta yer alan “kişinin içinde bulunduğu ortam dikkate alınarak” tarzı ifadeler, kişinin ailesi, arkadaşları, tanıdıkları gibi genişletilebileceğinden ve bu insanlara atfedilen sakıncalar nedeniyle kişinin hakkında “olumsuz” bir sonuca hükmedilebileceğinden suçun ve cezanın şahsiliği ilkesi ihlal edilmektedir.
Mevcut haliyle bürokratik ve siyasi güce/konuma sahip olanların suistimaline açık olan ve birçok hak ihlaline kapı aralayan ve evrensel hukuka aykırı bu uygulamanın bir an önce kaldırılması ve bu uygulamadan kaynaklanmış olan mevcut hak ihlallerinin de giderilmesi konusunda yetkilileri göreve davet ediyoruz.
HAK İnisiyatifi