Yeni Tutuklamalar ve Kayyım Politikası Kürt Sorunu’nun Çözümüne Olan İnancı Zayıflatıyor
Kamuoyunda bilindiği üzere, 25 Eylül 2020 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen bir soruşturma kapsamında, 5-8 Ekim 2014 tarihlerinde vuku bulan Kobani olayları nedeniyle, Halkların Demokratik Partisi (HDP)’nin yöneticilerine dönük gözaltı operasyonları gerçekleştirilmiştir. 2 Ekim 2020 tarihinde medyaya yansıyan bilgilere göre gözaltına alınan 20 siyasetçiden 17’si tutuklanmış, 3’ü adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştır. Gözaltına alınıp tutuklananlar arasında Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen olmak üzere HDP’nin çok sayıda eski milletvekili ve üst düzey yöneticisi bulunmaktadır.
31 Mart 2019 yerel seçimleri öncesinde HDP’nin kazandığı belediyelere kayyım atanması uygulamasının bu seçim sonrasında da devam ettiği anlaşılmaktadır. 31 Mart 2019 tarihinde yapılan yerel seçimlerde HDP’nin 3 büyükşehir, 5 il, 45 ilçe ve 12 belde olmak üzere 65 belediye kazandığı, geçen 19 aylık süreç içerisinde yapılan kayyım atamalarıyla birlikte sadece 4 ilçe ve 2 belde belediyesinin geriye kaldığı anlaşılmaktadır. Yapılan son gözaltı operasyonunda HDP’nin geriye kalan tek il belediyesi olan Kars’ın belediye başkanı Ayhan Bilgen görevden alınmış ve belediye yönetiminin yeni belediye başkanı seçmesine izin verilmeden derhal kayyım atanmıştır. Üstelik Ayhan Bilgen’in tutuklanması sonrası belediye yöneticilerine dönük yeni bir operasyon gerçekleştirilmiş ve belediye eş-başkanı olmak üzere çok sayıda kişi gözaltına alınmıştır.
Serbest seçimlerin yapılması ve yapılan seçimlerle birlikte vatandaşların hür iradelerinin tecelli etmesi demokratik yönetim biçimlerinin başat özelliklerinden biridir. Gelinen nokta itibariyle HDP belediyelerine kayyım atanmasının ve milyonlarca vatandaşın hür iradesinin ortadan kaldırılmasının, demokratik bir hukuk devletinde görülmesi kabul edilebilir bir durum olmadığı ortadadır. Üstelik kayyım politikasının, başta uluslararası hukuk ve demokratik yönetim biçimlerinin gerektirdiği teamüller başta olmak üzere, Anayasa tarafından da güvence altına alınmış seçme ve seçilme hakkına yönelik ciddi bir hak ihlali olduğu da aşikardır.
Ayrıca söz konusu gözaltılar ve akabinde gerçekleşen tutuklamaların, 2014 yılında gerçekleştiği isnat edilen bir suçun üzerinden 6 yıl geçtikten sonra yeniden ele alınması beraberinde bir çok soru işaretini de getirmektedir. Tutuklanan kişilerden bazılarının 4 yıl önce soruşturma geçirdiği ve hatta tutuklandığı öğrenilmiştir. Örneğin Ayhan Bilgen’in bu dava kapsamda yargılandığı, beraat ettiği, hatta tazminat aldığı ortaya çıkmıştır. Demokratik toplumlarda protesto temel haklardan biridir ve suç teşkil etmez. Bu kapsamda Irak Şam İslam Devleti (IŞİD)’in Kobani’ye saldırmasını protesto etmek suç olarak görülmemelidir. Fakat protesto etmek ile protesto esnasında ortaya çıkan suç fiilleri ayrı olup, soruşturulması gereken suç teşkil eden fiillerdir. Olayın vakti zamanında sağlıklı bir soruşturulmaya tabi tutulmaması ve aradan 6 yıl gibi bir zaman geçtikten sonra soruşturmaya tabi tutulması hukuk devletine olan güveni zedelemektedir.
Bizler Hak İnisiyatifi Derneği olarak, 25 Eylül 2020 tarihinde siyasilere yönelik gerçekleşen gözaltı dalgasının Kürt Sorunu’nu daha da çözülmez bir noktaya sürüklediğini, çok sayıda insan hakkı ihlalini doğuracağını, ülkedeki barış ve huzur ortamını tehdit edeceğini kamuoyu ile paylaşmıştık. Söz konusu gözaltı operasyonları sonucu gerçekleşen tutuklamalar ve kayyım politikasının halen devam ediyor olduğunu görmek, endişelerimizi bir kat daha arttırmaktadır. Tutuklanan kişiler için tutuksuz yargılanmanın esas olması ilkesini bir kez daha hatırlatıyor, Kürt Sorunu’nun çözümünün kayyım atamaları, güvenlikçi politikalar ve yeni gözaltılar ile değil, geniş katılımlı müzakereler ve diyalog yolu ile mümkün olduğunu bir kez daha vurguluyoruz.