Açlık Grevlerinin Sonlandırılması İçin Acil Diyalog Çağrısı Yapıyoruz!
Abdullah Öcalan ve İmralı Cezaevi’ndeki diğer üç tutuklunun üzerindeki tecridin kalkması talebiyle 8 Kasım 2018 tarihinde Hakkâri Milletvekili Leyla Güven tarafından başlatılan açlık grevi; bugün yüzlerce hapishanede sayıları binler ile ifade edilen tutuklu ve hükümlü tarafından sürdürülmektedir. Uzun süredir devam eden bu eylemler sonucunda birçok kişide ciddi tıbbi sorunlar baş göstermiş ve bazı eylemcilerde yaşamsal tehlikeler ortaya çıkmıştır.
Açlık grevleri devam ederken, 17 Mart 2019 tarihinde Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde Zülküf Gezen adlı hükümlü, Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi protesto etmek amacı ile yaşamına son verdi. Ardından 21 Şubat 2019 tarihinde kendini yakan Uğur Şakar kaldırıldığı hastanede 22 Mart’ta hayatını kaybederken; 22 Mart 2019 tarihinde Ayten Becet, 24 Mart 2019 tarihinde Zehra Sağlam, 25 Mart 2019 tarihinde Medya Çınar cezaevlerinde yaşamlarına son verdiler.
Öncelikle belirtmek ve yeniden hatırlatmak gerekir ki; insan yaşamını ve haklarını savunurken bunu her tür amaçtan ve çıkardan üstün tutuyoruz. İnsanın yaşamını tehlikeye atacak veya yaşamının sonlanmasına neden olacak bir eylemi amacı ne olursa olsun tasvip etmeyiz, tercih edilmesini doğru bulamayız. Eylemcilerin kendi tercihi de olsa kendi insani varlıklarını yok eden eylem tarzının sonlandırılması en büyük arzumuzdur.
Ölümler duyulduktan sonra yukarda andığımız hükümlü veya tutukluların cenazeleri aileleri ve sevenlerinden gizli bir şekilde dini vecibeleri yerine getirilmeden toprağa verilmiştir. Cenazelere ve ailelere karşı saygısızlık ve hak tanımazlık içeren bu tutumu kınıyor, cenazelerin ailelere tesliminde evrensel hukuka ve temel insani ahlaka uyulmasını ısrarla talep ediyoruz.
Açlık grevlerine ilişkin olarak, artık uluslararası norm olma niteliği kazanmış Dünya Tabipler Birliği’nin 1975 Tokyo Bildirgesi, 1981 Lizbon Bildirgesi ve 1991 Malta Bildirgesi belgeleri esas alınarak, baskı yapmadan, eylemcinin iradesine saygı göstererek, eylemcinin etkin bir şekilde bilgilendirilmesi ve kesinlikle zorla müdahale edilmeden bağımsız hekimlerin kontrolünde sağlık imkânlarına erişimin sağlanması gerektiğini hatırlatıyoruz. Açlık grevine başlamış herkesin bağımsız sağlık birimleri ve hekimlere ulaşması sağlanmalı ve sağlık durumları hekimlerce izlenmelidir. Açlık grevi eylemcilerinin düzenli olarak alması gereken ilaçların tedariğine izin verilmeli veya sağlanmalıdır. Bazı cezaevlerinde eylemcilere karşı zor kullanıldığı veya baskı yapıldığı yönündeki haberler karşısında Adalet Bakanlığı derhal müdahale etmelidir.
Gün geçtikçe gerginleşen, birbirine karşı kör ve diyalogsuz bu gidişattan tedirginiz. İç hukuk kanallarının işletilmesi ile aşılabilecek bu olaylar sarmalının bir an önce durdurulmasını ümit ediyoruz. Unutulmamalı ki, hiçbir mahkumun ailesi ve avukatları ile görüşmesi engellenemez. İmralı Cezaevi’nde uygulanan uzun süreli görüşme kısıtlaması ve hak ihlali hiçbir gerekçeyle makul gösterilemez. Bu durum aynı zamanda ulusal hukukun da ihlalidir.
Tecridin kaldırılması için yaşamına son veren tutuklu ve hükümlülerin bu eylemlerinin sonlandırılması ve ülkeyi bu hale getiren psikolojik atmosferin dağıtılması için diyalog kapılarının açılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu eylemi yapan kişilerin taleplerinin kamuoyu tarafından artık duyulduğu kanısındayız. Ölüme doğru giden bu eylemlerin durması için eylemcilerin muteber kabul ettiği bütün kişi ve kuruluşları sorumluluk almaya, eylemlerin durdurulması için eylemcilere çağrı yapmaya ve diyalog başlatmaya çağırıyoruz.
Bununla beraber açlık grevlerinin sonlanması için öncelikli sorumluluk Devlete düşmektedir. Tekrar hatırlatırız ki, İmralı tecriti iç hukuka göre de gayrı meşrudur ve derhal sonlanması hukuka uygun tek tutum olacaktır. Adalet Bakanlığı acilen tutuklu ve mahkumlar ile diyalog başlatmalı ve eylemcileri umutsuz kılan ortamı değiştirmelidir. Bu diyalog için sivil toplum aktörleri ve hak savunucuları sorumluluk almaya hazırdır.