AYM’den Adil Bir Karar ile Çalışma Hakkına Yönelik Ağırİhlallere Son Vermesini Bekliyoruz
Basına ve kamuoyuna;
15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminin ardından 20 Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen ve her defasında üçer ay uzatılmak suretiyle 19 Temmuz 2018 tarihine kadar iki yıl süren Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında 31 adet OHAL Kararnamesi çıkarılarak bu kararnameler eki listelerde isimleri yer alan 130.000’den fazla kamu görevlisi, tabi olduğu olağan usullerden ayrıksı şekilde, Anayasa ve AİHS başta olmak üzere hukukun evrensel ilkeleri kapsamında korunan haklarına riayet edilmeksizin, torba niteliğinde bir tasarrufla, kamuoyuna “irtibat/iltisaklı” ilan edilerek, alenen etiketlenerek, bir daha kamu görevinde istihdam edilmemek üzere kamu görevlerinden çıkarıldılar.
OHAL sürecinin bitmesi, bu hukuksuz uygulamanın sonlanması için yeterli olmadı. 375 sayılı KHK’ya 25/7/2018 tarihinde eklenen Geçici Madde 35 kapsamında binlerce insan, bu defa bünyesinde çalıştıkları kurumların üst amirlerinin inisiyatifine bağlı olarak ve yine “irtibat/iltisaklı” ilan edilerek kamu görevinden çıkarılmaya devam edildi. 30 Temmuz 2022 tarihinde kurum üst amirlerine verilen bu yetki son bulduktan sonra ise Yüksek Disiplin Kurulu işlemleriyle kamu görevinden çıkarmalar devam etmektedir. Dolayısıyla masumiyet karinesi başta olmak üzere hukukun evrensel ilkelerine aykırı şekilde kamu görevinden çıkarılanların toplam sayısının 400 bin mertebesinde olduğu tahmin edilmektedir.
OHAL süreci ile kamu makamları ve yargı mercilerince kullanılmaya başlanan “irtibat/iltisak” kavramlarının, 15 Temmuz 2016 öncesinde hukuk literatürümüzde yeri bulunmuyordu. Hukuka aykırılık teşkil eden, insanların yalnızca tabi oldukları olağan usullerden ayrıksı şekilde torba niteliğinde bir tasarrufla, savunmaları alınmaksızın, bu işleme karşı hangi yargısal sürece başvurabilecekleri gösterilmeksizin ve hangi eylemlerinin kamu görevinden çıkarılmalarına gerekçe gösterildiği kendilerine bildirilmeksizin kamu görevlerinden çıkarılmaları değildir. Bizzat “irtibat/iltisak” kavramları, hukuk terminolojisinde, 15 Temmuz 2016 tarihinden önce yer almayan, hangi eylemlerin bu kavramlara vücut verdiği, hangi gerekçelerle kişilerin bu kavramlara dayanılarak kamu görevlerinden çıkarılabileceği bilinmeyen, sınırları olmayan, kısaca “öngörülebilirliği” ve “belirliliği” bulunmayan kavramlardır. Elbette bu durum hukuk güvenliği açısından tehlike yaratmış, hukuki güvenilirliği ortadan kaldırmış, bir korku atmosferi meydana getirmiştir.
Öngörülebilirliği ve belirliliği bulunmayan “irtibat/iltisak” kavramlarına dayanılarak ölünceye kadar kamu görevinde çalıştırılmamak üzere kamu görevinden çıkarılan yüz binlerce insan yalnızca işini kaybetmedi. Aynı zamanda sosyal güvenlik kayıtlarında haklarında bu kavramlara dayalı olarak ihraç edildiklerine dair fişleme niteliğinde kodlar düşülerek, özel sektörde istihdam edilmeleri imkânsız hale getirildi, birçok işveren, OHAL ve sonrası süreç kapsamında kamu görevinden çıkarılan kişileri, istihdam etmekten kaçındı. Emeklilik hakları, sosyal güvenceleri dahil olmak üzere mülkiyet hakları ve özel hayata saygı hakları kapsamında bulunan tüm güvencelerinden mahrum bırakıldılar.Dahası OHAL KHK’ları ile uygulanan ilave tedbirler kapsamında pasaportlarına dahi “idari tahdit” uygulanarak yurt dışına çıkma hürriyetlerinin dahi önüne geçildi. Kamuoyuna açıkça “irtibat/iltisaklı” ilan edilmelerinin sosyal hayatlarında meydana getirdiği etiketleme ise tüm bu sonuçların en ağırıdır. Özetle “irtibat/iltisak” kavramlarına dayanılarak kamu görevinden çıkarılanlar adeta “sivil ölüm”e terk edildi.
Dahası 22 Mayıs 2017 tarihinde kurulan OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu (OHAL Komisyonu) öncesinde yayımlanan KHK’lar ile kamu görevinden çıkarılanlara, bu işleme karşı hangi yargısal sürece başvurabilecekleri dahi gösterilmedi. Her ne kadar idari yargı yoluna başvursalar da idari yargı yolunda açılan davaları, OHAL Komisyonuna tevdi edildi. OHAL Komisyonuna yapılan başvurularının neticelenmesi ise seneleri aldı.
Nihayetinde OHAL Komisyon kararı ile idari yargı yoluna başvurabilen KHK’lılar bu defa yargı yolunda, idari yargı mercilerince bir “ceza yargılaması olmadığı” iddia edilen ancak neticesi ve ağırlığı nedeniyle açıkça suç ve suçlunun tespitini içeren “irtibat/iltisak” değerlendirmesine tabi tutulmaktalar. Seneler önce gerçekleştirdikleri yasal ve meşru eylemleri yahut kamu görevinden çıkarma işlemi ile eş zamanlı açılan adli yargı dosyaları gerekçe gösterilerek davaları reddedilmekte ve adeta bir kısır döngü meydana getirilmektedir.
Hukukun evrensel ilkelerine riayet edilmeksizin yüz binlerce kişinin kamu görevinden uzaklaştırılması; kişilerin Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile koruma altına alınan pek çok hakkını ihlal eden, onları sosyal dışlanma ve sivil ölüme mahkûm eden bir uygulamaya dönüşmüştür. Anayasa Mahkemesi (AYM) 29 Mayıs Perşembe günü iltisak ve irtibat gerekçesiyle meslekten çıkarılan 3 (üç) yargı mensubunun başvurusunu karara bağlayacağını duyurmuştur. Bu ağır hak ihlallerinin son bulması için AYM’den, hukuk devleti ilkesine ve temel haklara uygun adil bir karar vermesini, insanımızın mağduriyetini bir nebze olsun gidermesini bekliyoruz.