İNSAN, HAKLARIYLA İNSANDIR!
Bugün BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 76. yıldönümündeyiz. Bu vesileyle uluslararası bildirgenin, insanın doğuştan kazandığı hakların dokunulmazlığını ve kutsallığını koruma altına aldığını yeniden hatırlatma ihtiyacı hissederken, taraf devletleri, başta yaşam hakkı ve işkence yasağı olmak üzere insan hakları ihlallerine karşı önleyici bir duyarlılığa sahip olmaya ve sözleşmenin yükümlülüklerini hiçbir istisnai duruma mahal vermeden yerine getirmeye davet ediyoruz.
Öncelikle 28 Kasım 2015 tarihinde Dört Ayaklı minare önünde bir cinayet sonucu katledilen değerli hukuk ve insan hakları savunucusu, kıymetli yoldaşımız Tahir Elçi’yi ve onun şahsında insan hakları mücadelesinde yaşamını yitiren yoldaşlarımızı saygıyla ve minnetle anıyoruz. Aradan 9 yıl sonra bile dosyanın akıbetinin cezasızlık kültürünün en çarpıcı tezahürü olarak görüyoruz.
Türkiye’de demokrasi ve insan haklarının ağır tehditlere maruz bırakıldığı zor bir dönemden geçiyoruz. Toplumsal hayatımızın temel ve vazgeçilmez haklarından olan ifade ve örgütlenme özgürlüğü; başta İsrail ile tüm ticari faaliyetlerin son bulmasını talep eden Filistin dostları ile Kayyum atamalarına karşı yapılmak istenen şiddet içermeyen ve şiddeti teşvik etmeyen toplanma haklarının yasaklandığı bir dönemden geçmekteyiz.
Yine basına yansıyan bir kısım haberlerde İsrail ile ticareti protesto edip gözaltına alınan devamında tutuklanan ve avukatları aracılığı ile itiraz üzerine serbest bırakılan 9 kişinin; soruşturma sürecinde “işkence, nitelikli kasten yaralama, cinsel taciz, hakaret, tehdit, kamu görevlisinin suçu bildirmemesi ve görevi kötüye kullanma” suçlarından mağdur olmaları sebebiyle suç duyurusunda bulunduklarını öğrenmiş bulunmaktayız. Bu iddiaların her biri ayrı bir vahametin göstergesidir. Bu sebeple de bu iddialara ilişkin soruşturmanın titizlikle yürütülmesini ve suçu işlediği tespit edilecek kamu görevlilerinin de yargılanmasını talep etmekteyiz.
Türkiye’de insan hakları ve demokratik değerlerin ihlal edilmesinin en önemli nedenlerinden biri Kürt meselesidir. Kürt meselesine yönelik müzakere ve çatışma çözümü yöntemini kullanmak yerine kayyum atamaları ile siyasetçilere yönelik muğlak tutuklama ve yargılamalar sürecine devam edilmesini doğru bulmamaktayız. Kürt meselesinin çözümü şiddetle değil, haklar bakımından eşitliği içeren bir sivil demokratikleşme yaklaşımı ile mümkündür.
Osman Kavala, Selçuk Kozağaçlı ve benzeri birçok kişiye haksız gözaltı ve tutuklamalar reva görülüyor. Ülkenin en büyük siyasi partilerinden birinin eski eş genel başkanları olan Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ve partinin başka pek çok yöneticisi cezaevlerinde tutuluyor. Hakeza ifade vermeye çağrıldığında adliyeye veya emniyete gidebilecek kişilerin operasyonlar ile gözaltına alınması da hukuken hatalıdır. Bu gözaltı ve tutuklamaların bir an önce son bulmasını talep etmekteyiz.
Suriye meselesi bağlamında da Geçici Koruma Sahipleri için yakın zamanda dile getirmiş olduğumuz; Geçici Korumanın Geçiş Süreciyle Uyumlu Yönetilmesi, Dönüşe Yönelik Yasak ve İptal Kararlarının Ertelenmesi, Seyahat ve Ülkeye Ziyaret İzinlerinin Dijitalleşmesi ve Yasal Hakların Korunması meselelerininde hayati önem arz ettiğini deklare etmekteyiz.
Hak İnisiyatifi olarak insan hakları savunucuları olarak, hayatımızdaki ihlallerin insan eliyle gerçekleştirdiğinden dolayı önlenebilir olduğuna inanıyoruz. Her koşul altında hiç bir ayrım gözetilmeksizin, yaşam hakkının kutsal olduğu vurgusunda bulunuyor ve özgürlüklerle dolu, onurlu bir yaşam temenni ediyoruz.