Rahip Aho Bileçen’in Gizli Tanık İfadesiyle Tutuklanması Ölçüsüz Bir Karardır!
Mardin’in Nusaybin İlçesinde 9 Ocak günü saat 06:00’da eş zamanlı olarak gerçekleştirilen operasyonlar ile 2 Süryani köy ve manastırına jandarma tarafından baskın düzenlenmiş, Nusaybin Mor Yakup Manastırı Rahibi Aho (Sefer) BİLEÇEN, Üçköy Muhtarı Josef YAR ve Musa TAŞTEKİN adlı Süryani vatandaşlar gözaltına alınmışlardır. Köy karakoluna götürüldükten sonra gözaltına alınan şahıslar Mardin İl Jandarma Alay Komutanlığına götürülmüşlerdir. Soruşturma işlemlerinden sonra Rahip Aho BİLEÇEN dışındaki şüpheliler adli kontrol tedbirleri uygulanarak serbest bırakılmışlardır. Rahip Aho BİLEÇEN ise tutuklanma talebiyle sevk edildiği Sulh Ceza Mahkemesince sorgusunun ardından tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir.
Yapmış olduğumuz görüşmelerde, gözaltına alınma gerekçeleri hakkında “dosyada gizlilik kararı var” denilerek hiçbir bilgi alınamamıştır. Ancak delil olarak gizli tanık beyanlarının olduğu bilgisine ulaşılmıştır.
Öncelikle bir din adamının sabahın erken saatlerinde Jandarma ekiplerince baskın yapılarak gözaltına alınması kabul edilebilecek bir yöntem değildir. Yapılacak çağrı ile her zaman ifade vermeye gidebilecek şahısların bu yöntemle gözaltına alınması amaca aykırı ve bir anlamda görevin kötüye kullanılmasıdır.
Gizli tanık müessesesi hukukumuzda yer alan ancak çoğu zaman usule aykırı bir şekilde kullanılan, adil yargılanma hakkının önündeki en büyük engellerden bir tanesidir. İstisnai olarak uygulanması gereken bu müessese maalesef çok sık bir şekilde kullanılmaktadır.
AİHS’nin 6. maddesine göre, bir suç ile itham edilen herkes iddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek hakkına sahiptir. Yine savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmeleri ve dinlenmelerinin sağlanması gerekmektedir.
Anayasanın 36/1. maddesine göre, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanma suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak, iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
Tanık Koruma Kanununun 9/8. maddesine göre gizli tanık beyanı tek başına hükme esas alınamaz. Özellikle mahkumiyet kararı, ek başka delil olmadıkça yalnızca gizli tanık beyanı esas alınarak verilemez. Dinlenen gizli tanığın birden fazla olmasının da önemi yoktur. Delil türü olarak yalnızca gizli tanık beyanına dayanılarak mahkumiyet kararı kurulamaz. Tanık Koruma Kanununun 9/10. maddesine göre kanunda geçen madde hükümleri, savunma hakkını kısıtlayacak şekilde uygulanamaz hükmüne amirdir.
Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin 14.09.2018 tarih ve 30535 sayılı kararı ile gizli tanık beyanlarına karşın sanığın adil yargılanmasını kapsamında gizli tanık beyanının tek başına hükme esas olamayacağına hükmedilmiştir. Kararda ayrıca hükmün belirleyici biçimde gizli tanığın ifadesine dayandırıldığında, sanık (başvurucu) lehine alınan teminatlar gözetildiğinde tanık menfaatleri ile sanığın adil yargılanma kapsamındaki haklarının dengelenemeyeceği vurgulanmıştır.
Tüm bu yasal düzenlemeler karşısında gizli tanık beyanlarına itibar edilerek veya gizli tanık kullanılarak delil elde etmeye çalışmak kişi hak ve özgürlüklerine ağır bir darbe vurmaktadır.
İnzivaya çekilmiş ve yaşamını Tanrı’ya adamış bir rahibin sabahın erken saatlerinde ev baskını sonucu gözaltına alınmasının hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Bu tür gözaltılar, o bölgede yaşayan Süryani vatandaşlarımız nezdinde, kendilerine gözdağı verilmesi ve topraklarını terk etmeye zorlanmak şeklinde anlaşılmaktadır.
Delillerin niteliği göz önüne alındığında ağır ve bu aşamada ölçüsüz olan tutuklama tedbirine başvurmak zorunlu olmayıp, tutuklamadan beklenen amaç adli kontrol tedbirleri ile de sağlanabilecektir. Bu nedenle tutuklanan Rahip Aho BİLEÇEN’in bir an önce serbest bırakılmasını talep ediyoruz.
HAK İnisiyatifi Derneği