Ayşe Özdoğan Tahliye Edilmelidir
Türkiye kamuoyu aylardır ulaşabildiği her yerden derdini anlatan Ayşe Özdoğan’ın yardım çağrılarına sahne olmaktadır. Özdoğan’ın oğlunun kalbinde delik vardır ve bundan dolayı düzenli desteğe ihtiyacı mevcuttur, eşi cezaevinde bulunmaktadır, babası Alzheimer hastasıdır, annesinde de kanser hastalığı ortaya çıkmış durumdadır. Özdoğan’ın kendisi ise Maxciller Sinüs tabir edilen bir kanser türüyle mücadele etmektedir. Şu anda hastalık son evre olan dördüncü evresinde bulunmaktadır. Hastalık sonucunda Özdoğan’ın yüzünün görüntüsü ve konuşması bozulmuş durumdadır. Üstelik yemek yerken aldığı gıdalar yüzündeki yaralardan dışarı çıkmaktadır ve bu durum sürekli iltihaplanmaya sebep olmaktadır. Özdoğan’ın %72 engelli olduğunu gösterir raporu mevcuttur. Ameliyatlar sonucunda sol üst diş, sol damak, elmacık kemiği, lenf bezleri alınmıştır. Gözyaşı kanalları alındığından dolayı gözyaşları hiç durmamakta, sürekli akmaktadır. Toza maruz kalma, hava sıcaklığının değişimi veya başını 3-4 dakikalık bir süre boyunca ön tarafa eğmesi durumunda ameliyatlar sonucunda yapılan değişikliklerden dolayı büyük ızdıraplar çekmektedir. Tedavisini planlayan hekimler tekrar ameliyatlara girmesi gerektiğini ifade etmektedirler. Özdoğan, hayatını cezaevinde yalnız başına idame ettiremeyecek olmasından hareketle ve önündeki ameliyatlara girebilmek için cezasının infazının ertelenmesini talep etmektedir.
Özdoğan’ın başvurusu üzerine, gerekli tetkikatların yapılmasıyla Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından cezaevinde kalamayacağına yönelik bir rapor düzenlenmiştir. İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı ise bu rapora istinaden yaptığı değerlendirme sonucunda Özdoğan’ın cezaevinde yalnız başına hayatını idame ettirebileceğine kanaat getirerek infaz erteleme talebinin reddedilmesi yönünde görüş bildirmiştir. Bu görüşün sonucu olarak Maxciller Sinüs kanserinin dördüncü evresinde bulunan Ayşe Özdoğan kolluk kuvvetleri tarafından 2 Ekim 2021 günü cezasının infazı için cezaevine yerleştirilmiştir.
Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı tarafından düzenlenen raporda, Özdoğan’ın dördüncü evre kanser hastası olduğu, konuşmakta ve yiyip içmekte zorluk yaşadığı, hastalığının tedavisi için yeni ameliyatlar geçirmesi gerekliliği reddedilmemektedir. Fakat yine de bu haliyle cezaevinde tek başına hayatını idame ettirebileceği kanaati hasıl olmuştur. Öte yandan kamuoyuna yansıyan görüntü ve videolardan Özdoğan’ın çok ağır bir hastalığın pençesinde ızdırap içerisinde olduğu aşikar görünmektedir.
Türkiye’de uzun yıllardan bu yana düşman ceza hukuku uygulamaları sergilenmektedir. Özellikle terörle ilgili suçları işlediği öne sürülen kişilerle ilgili özgürlükleri kısıtlayıcı nitelikte dar yorumlar ve keyfi uygulamalar egemen olmaktadır. Özellikle, sosyal ve ekonomik gücü olanların olmayacak işi “çözülürken” böyle olmayanların “çözülecek” işlerinin kangrene dönüşmesi kamu vicdanını yaralamaktadır. İşbu sebepten ötürü İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’nın düzenlediği raporun bilimsel görüşe dayandığı ve gerçekliği temsil ettiği hususunda kamuoyunda yaygın bir şüphe bulunmaktadır.
Öte yandan hapis cezası hürriyeti bağlayıcı bir cezadır. Hürriyeti bağlayıcı cezaların ortak özelliği mahkumların özgürlüklerinden yoksun bırakılarak cezalandırılmasına dayanmasıdır. Fakat Özdoğan’ın yaşadığı hastalıktan dolayı zaten fiilen hürriyeti bağlanmış haldedir. Bir de hapis cezasının infaz edilmesi Özdoğan’ın yaşadıklarını insani sınırların ötesine taşıyarak işkence ve kötü muamele yasağının ihlali anlamına gelecektir.
Anayasa’nın 104/16. maddesinde yer alan düzenlemeye göre cumhurbaşkanının sürekli hastalık sebebiyle cezaları kaldırma yetkisi bulunmaktadır. Daha önce en ağır suçlardan mahkum olmuşlar dahil pek çok kişi için işletilen bu kurumun Özdoğan için de işletilmesinin kamu vicdanını teskin açısından hayati bir sorumluluk olduğunu vurguluyoruz.
Eğer herhangi bir şekilde bu mümkün olmayacaksa, Özdoğan’ın cezasının infazının en azından hastalık süreci sona erene kadar ertelenmesi tüm siyasi mülahazalardan bağımsız insani bir temel sorumluluk mahiyetindedir. Adli Tıp Kurumu Başkanlığının bu yöndeki talebi evrak üzerinden ivedilikle yeniden değerlendirerek görüşünü infazın ertelenmesi yönünde revize etmesiyle kamu vicdanını derinden sarsan bu durumun ortadan kaldırılması tarihi bir sorumluluktur.
Hak İnisiyatifi Derneği olarak, bütün tartışmaları aşarak anlamsızlaştıran bazı insani durumlar olduğunu hatırlatma gereği hissediyoruz. Eşi cezaevinde, oğlu kronik ve ağır hasta, annesi kanser, babası Alzheimer hastası ve kendisi dördüncü evre kanser olan Özdoğan’ın durumu bu tip durumların örneklerinden biridir. Bu gibi durumlarda artık diğer tartışmalar bir kenara bırakılarak vicdan, empati, anlayış ve merhamet egemen olmalıdır. Hak İnisiyatifi Derneği olarak yetkilileri Özdoğan’ın tahliye edilmesi için gerekeni yapmaya, tüm halkımızı ise bu konunun takipçisi olarak yapılanları takip etmeye davet ediyoruz. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.